array |
(i). saf, sıra, tertip, tanzim, düzen, nizam; ordu; debdebe, tantana; muhteşem kıyafet. |
close grained |
ince damarlı (ağaç) |
few of |
birkaçı (a) |
sealed |
mühürlü |
beetle |
i., f. tokmak, çomak; ağır çekiç, sahmerdan; f. tokmaklamak, çakmak, kakmak. |
give an injection |
iğne yapmak |
initial condition |
baslangiç kosulu |
coal |
(.f) kömür haline gelinceye kadar yakmak; (den). kömür vermek, kömür almak. coaling station kömür ikmal limanl veya iskelesi. |
scales |
terazi burcu |
absorptivity |
emicilik |
axillary |
(s). (anat)., (bot). koltuk altına ait. |
waving |
sallama |
dependent variable |
bağımlı değişken |
refracting |
kırılma |
be exposed to |
maruz kalmak |
flagellate |
(f). kırbaçlamak, dövmek. flagella'tion (i). kırbaçlama, dövme, dayak atma; dövünme. |
shutoff |
i. durdurma. |
extracurricular |
(s). ders programı dışında kalan. |
lot |
i., f. (-ted,- ting) kısmet, kader, talih, baht, nasip; kura; İng. vergi; arazi parçası; hisse, pay; gen. çoğ. birçok, çok mikta |
parisian |
paris |
bring in |
vermek |
matches |
eşlenir |
worthlessness |
degersizlik |
military service |
asker |
odourless |
kokusuz |